İnsanlığın ilk dönemlerinde birikimler çeşitli şekil ve resimlerle karşı tarafa anlatılmaya çalışılıyordu. Yazının icadı birikim ve bilginin aktarılmasında bir dönüm noktası oldu. Artık uzun yıllar üzerinde çalışılarak elde edilen veriler sonraki nesillere iletilmek suretiyle o ana kadar edinilmiş verilerin üzerine yenileri eklenerek bir bilgi zinciri oluşturulabiliyordu. Bu da uygarlığın aynı yerde saymayıp sürekli gelişmesi ve ilerlemesini sağlıyordu.
Internet’in insanların hayatında yer almaya başlamasından önce bir konu hakkında yapılacak bir araştırmada başvurulacak en olası kaynak kütüphaneydi. Bu şekilde araştırma ile ilgili bilgilere kitaplar vasıtasıyla ulaşılabiliyordu. İnsanlar bu yöntemle kitaplarda ilgilendikleri konulara ait bilgileri diğerlerinin arasından seçip alabiliyordu.
Sözü edilen yöntem Internet ile birlikte değişime uğradı. Bundan böyle bir konu hakkında bilgi edinilmek istendiğinde Internet’te basit bir arama işlemi gerçekleştirmek yetiyor. Artık bilgiye ulaşmak için kütüphaneye gitmek gereksiz hale geldi. Bu hem zamandan hem de mekandan kazanç sağlayan büyük bir gelişme oldu.
Bütün bu değişim ilk bakışta tamamen yararlı gibi görünse de maalesef bazı istenmeyen sonuçların da ortaya çıkmasına neden oldu. Eski yöntem ile sadece ihtiyaç duyulan bilgiye erişilip gerektiği şekilde kullanılıyordu. Bu şekilde konu üzerinde araştırma yapan kişi de araştırma yaptığı konuya hakim olabiliyordu ve zamanla bir alanda uzmanlaşabiliyordu. Böylece araştırmasını yaparken bir yandan da kişisel gelişimine katkıda bulunuyordu.
Ne var ki günümüzde Internet ihtiyaçtan fazla bilgiyi insanların karşısına getiriyor. Adeta bir bilgi bombardımanı altında araştırmacı, ilgilendiği konu için lazım olan bilgileri seçmek durumunda kalıyor. Çok fazla olan bilgilerin içinden gerekli olanları tam anlamıyla ayıklamak için hepsini okumaya yetecek zaman bulunmadığı için kişiler üstün körü bir şekilde kaynaklardan gerekli bilgileri edinmeye çalışıyorlar. Neticede ortaya denizden avuçla alınmış küçük bir su birikintisi kalıyor. Bunun sonucunda ise belki de daha gerekli olan bilgiler gözden kaçmış olabiliyor. Aynı zamanda kişi ilgilendiği konu için bulduğu bilgileri tam olarak kavrayamayabiliyor çünkü o, zamanının çoğunu bulduklarını özümsemeye değil; fazlalıklarından arındırmaya çalışıyor.
Olaya bir başka boyuttan da yaklaşılabilir. Eski yöntemlerle edinilen bilgiler derlenerek bir araya getirilir ve daha önceki bilgilerin üzerine eklenirdi. Internet’ten edinilen bilgi daha çok okumak için kullanıldığı için kendisinden önceki bilgilerin tamamlayıcısı olma gibi bir özellik kazanamıyor. Çoğu zaman birkaç siteden edinilen bilgilerin bir araya getirilmesi kopyala yapıştır şeklinde olduğu için, birey kendi yorumlarını ya da tecrübelerini karıştırmıyor. Böylece önemli olan öğrenmek değil bir işi en kısa zamanda tamamlamak önemli oluyor.
Bu durumun bir diğer sakıncası ise bu anlayışla yetişen nesillerin araştırma merakından giderek uzaklaşmalarıdır. Çünkü talep edilen bilgiye kısa zamanda ulaşılmaktadır ancak bu ortaya yeni bir şey çıkarmamaktadır. Kütüphanelerde bulunan veriler bir yere yazılarak bir araya getirilir fakat Internet’te bulunan sonuçlar çabucak elenip uygun görülenleri kopyalanıp yapıştırılır. Bu yöntem anlık bir çözümdür ve yeni bir çalışma ortaya çıkarmaz. Bu da zamanla hep var olanların kullanılması ve yeni araştırmaların yapılmaması anlamına gelir. Hazıra alışmışken kimse zahmete girmek istemez. Böylece o alandaki gelişmeler zamanla yavaşlar ve hatta durur.
Teknoloji yararlarının yanında zararlarını da getirebiliyor. Yukarıda sözü edilen de böyle bir durum. Her şeyin olduğu gibi bilginin de fazlası zararlı olabiliyor. Geniş bir bilgi denizinde (bazıları hiçbir işe yaramayan gereksiz bilgiler de olabiliyor) insan rotasını şaşırabiliyor. Burada toplumun zamanla bu probleme bir çözüm bulabileceği ümidi göz ardı edilmemeli. Zamanla insanlık bu durumun kendisi için ne anlama geldiğini anlayıp bir çıkar yol bulabilir.